KİTAP OKUMAKLA NASIL KAFAYI BOZDUĞUMUN HİKAYESİ
Aslında böyle kitaplık resimleri paylaşmayı sevmiyorum. Bana
biraz görgüsüzlük geliyor. Ama bu sefer bir şey anlatacağım. Bu anlattıklarımın
hiçbiri de kitap okumaya ve biriktirmeye övgü olmayacak.
Evinde pek çok kitap bulunan ve sürekli okuyan bir anne-babanın
çocuğu olarak, kitaplarla yakınlığımız çok erken başladı diyebilirim. Fakat
delirdiğim çağlar, sanırım on yaşımdan sonraya tekabül ediyor.
Gittiğim her yerden emanet kitap taşıyorum. İnsanların
yıllar önce kitap istifledikleri dolaplara, çatı katlarına merdiven dayıyorum.
Bodrum katlarında rutubet almış kitapların tozunu siliyorum. Annem benimle
anlaşmalar yapıyor, “Sadece bir kitap al yanına, diğerleri bende kalsın, sonra
veririm” falan. Odaya gizli saklı kitap taşımalar. E hani bizimkiler kitap
sever bi aileydi? Vehametimin farkında değilim tabii, varsa yoksa onları
suçluyorum. Kitap okumayayım da ne yapayım?
Gece ışık açmak bir dert. Dört kardeş kış günü aynı
odadayız. Masa lambası kullanmak mümkün değil. Büyüklere yakalanıyorum. Kapının
camına seccade asıyorum, anahtar deliğine pamuk tıkıyorum. Yok, yemiyor. Mum
yaksam, söndürünce kokudan anlaşılıyor. Bizimkiler de gece gece ne hikmetse,
saat başı bir biri, bir diğeri devriye geziyor.
O zamanlar gece benim için soba, mandalina ve kitap.
Evren kitap dolu, her yerde ne kadar çok bilgi var ve ben
küçük bir çocuğum, hiçbir şey bilmeyen bir cahil. Tek hissettiğim bu.
Kitap okumayan insanların da gözümde bir ottan farksız
olduğumu söylememe hacet yok sanırım.
"Kitap okuyanın arkadaşı, çok okuyanın da ailesi
olmazmış."
Doğru. Tek tük arkadaşım var. Sık bir araya gelmiyoruz.
Aşırı kendimleyim, zaten kimseyle iki kelam etmiyorum.
Tolstoy anlıyorum ama annemi anlamıyorum.
Okudukça insanlarla ve hayatla aramdaki uçurum artıyor.
İlkbahar gelmiş, bütün ağaçlar bembeyaz tomurcuk.
Seviniyorum elbet ama bahçeye çıkarken bile kolumun altında kitaplar.
Küçük kardeşim yürümeye başlamış, yüzünde sevinç, gurur,
yaşam, hayat. Benim önümde kitaplar.
Odaklanamıyorum, dikkat eksikliği. Neden? Oysa o kadar naif
kitaplar okuyorum ki, edebiyat harikası eserler. Orada okurken hayran olduğum
bir mevsime, âna, çiçeğe, böceğe neden burada bigane kalıyorum?
Bir kitabı anlamak için onca emek veriyorum. Aslı yetmezse
şerhini okuyorum ama babaanneme anlam veremediğimde sallıyorum gitsin.
Komşu teyzenin hikayesi, Anna Karenina'dan daha mı önemsiz
ki, onun neler yaşadığını hiç merak etmiyorum.
Ali Şeriati'nin, Kutup kardeşlerin söyledikleri, babamın
söylediklerinden öncelikli. Yarın bu İbni Teymiyye olur, Gazali, İbni Sina,
Eflatun, Kant, Aristo.
Onlar hep bir adım önde. Babamın bana karşı şansı yok.
Neden şişede durduğu gibi değil hiçbir şey? Kitapta durduğu
gibi değil?
Al sana anlam karmaşası.
Okumak ve yaşamak arasında ince bir çizgi var.
Beni çizginin yaşam tarafına çeken annem ve babam.
Evde çok yoğun bir hayat var.
Arkadaşlarım okul okuyor, kurs okuyor ve "dersi
olmak" gibi bir bahane dolayısı ile hayattan muaflar bir döneme kadar. Ama
bizde öyle değil.
İyi ki öyle değil, bunu zamanla anlayacağım.
Evin en büyük ablasıyım. Biz dört büyükten sonra üç de küçük
var sonradan gelen.
Bebekli, küçük çocuklu, bol misafirli bir hayat, götürmeye
çalıştığımız.
Ramazanlarda 60'ar kişilik çocuk grupları ağırlıyoruz
iftarda. Kendimi aşçı ve bulaşıkçı gibi hissediyorum. O ara sesli kitap
dinliyorum.
Ekmek evde yapılıyor, turşu, salça, kışlık, yazlık ne varsa.
Kayısılar olgunlaşınca hayat duruyor, arkasından hemen vişne ekleniyor. Ağaç
dalında küçüklere ezber çalıştırıyorum, bir yandan sepetlere meyve topluyoruz.
Yıka, doğra, reçel, komposto. Taşı, dağıt böyle geçiyor bir sezon.
Hayır, bu rutin öğleden sonra. Her sabah 7'de kalkıp yatakları
topluyor, rahleleri diziyoruz. 8'de yaz kursu başlıyor. Çocukluğum boyunca
yazın evde yaz kursu, kışın hafta sonu okulu devam ediyor. Annem artık bize
devrediyor eğitimi. Dersler, okumalar, gruplar, ekipler bitmiyor.
Akşam odama çıktığımda, sanki uzun zamandır özlediğim bir
dosta sarılır gibi sarılıyorum kitaplarıma. Gün arası kitapları, akşam üzeri
kitapları birbirinden farklı. Çerez kitaplar, tezgah üstü çorba karıştırırken
de okunabiliyor ama bazılarına eğilmeden olmuyor.
Bir şey eksik ama.
Bir şey.
O kitaplarda yazmayan, şiirlerde geçmeyen bir şey.
Kafam başka yerlerde, darmadağınığım..
Ummu Reyhane
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder