SUSMAK ÜZERİNE
Ne çok konuşuyoruz değil mi? Ne çok israf ediyoruz sözü?
Çarçur ediyoruz.
Önceleri ne güzel susardık oysa. Uzun uzun.
Yahut konuşsak da bir nezaket, bir iyilik, bir hayır olurdu
cümlelerimizde. Fakat çocuklar hayatımıza girdiğinden beri susamaz olduk
hiçbirimiz.
Ne oldu da konuşmanın, susmaktan daha evlâ olduğu konusunda
böylesine ağız birliği ettik? Bunun altında yuvalanan neden ne? Benim nedenim,
senin nedenin?
Çocuğun daima düzeltilmeye, direktiftlerle yönlendirilmeye
ve komut almaya ihtiyaç duyan bir varlık olduğunu mu düşünüyoruz?
Sanki.
“Onun görerek öğrenemeyeceği, sessizlikle tecrübe
edemeyeceği, söylemezsek yapmayacağı, hatırlatmazsak daima unutacağı, bizim
elimiz olmadan onun “doğru” bir şey yapabilmesinin neredeyse mümkün olmadığı”
gibi bir önyargı oluşmuş zihnimizde.
Bir anne çocuğu lavobaya yöneldiği an, sanki “başla” tuşuna
basmış gibi otomotik bir kalıp halinde diziyor cümleleri:
-Girerken kapıyı kapaaat. Peçeteyi çöpe atmayı unutmaaa.
Sifonu çeeek. Suyu çok açmaa. Havluyu astın mı? Yerlere su damlatma sakın! Sana
kapıyı çarpma demiyor muyum? vb.
Bir baba her sofrada kendi bile farkına varmadan start veriyor
sofra adabları silsilesine:
-Yavaş olsana oğlum. Ağzını şapırdatmadan ye! Bak o tabaklar
bitecek! Düzgün yesene kızım, şu eline koluna bi sahip ol. Kaç kere söylüyorum
altını sil diye kaşığın, üstünün haline bi bak!
vb.
Keşke mümkün olsa da kendi sesimizi duyabilseydik. Bir kez
dinleyebilsek cümlelerizdeki itici sesi, belki de çocukların bıkkın ve bezgin
bakışlarını, isteksiz tavırlarını bir nebze olsun anlayabilecektik.
Evet pek çok problemimiz var. Çocuklarımızın ahlak ve adab
alanında çok eksikleri var. İki adımlık evlerde çocuklarla dipdibe geçirdiğimiz
24 saat, bizi onların her davranışına daha çok odaklanmaya itiyor belki. Her an
birbirimizle yüz-göz olma ihtimallerimizi artırıyor yanyana oluşumuz.
Sorumluluğun genelde (sadece) annelerin üzerinde olması, anneleri daha gergin
ve topluma karşı anlamsız bir hesap verme psikolojisi içine itiyor. Annelerin
çıkmazlarına çözüm ol(a)mayan babalar “annelerini üzen ve söz dinlemeyen”
çocuklarına karşı daha da tepkisel yaklaşıyor.
Söylemeden olmuyor.
Düzeltmeden. Karışmadan. Uğraşmadan.
Bu defa nasıl söyleneceği üzerinde çözüm arayışlı kitaplar
inceleniyor, eş-dosttan tavsiyeler alınıyor. Kulak bir de ters taraftan
gösteriliyor çocuğa. Daha çabuk sonuca ulaştıran cümle kalıpları ediniyor
dilimiz.
Kelam arttıkça, çocukta “duyma ve algılama” azalıyor.
Söz çoğalıyor, çocuğun zihninde anlamsız bir kalabalığa
dönüşüyor.
Zaten gelişimsel olarak dikkati çok da toparlanamayan çocuk,
gitgide daha da duymaz ve odaklanamaz oluyor.
Anne-baba ne kadar çok konuşup direktiftler yağdırıyorsa,
çocuk o oranda duyarlılığını yitiriyor.
Robotlaşıyor, arkadan ittirmeden
hareket edemeyecek bir hale geliyor.
“Sükut, susmak, kelamı israf etmemek” gibi çok değerli bir
ahlak tavsiyesi, sadece zühd ve riyazet bağlamında, nefsi tezkiyede, tasfiyede
yada tasavvuf konulu eserlerde mi anılmalı?
Evet yaşadığımız hayat, tekkede çile çeken bir dervişin
sadeliğinde değil.. Yahut rahle önünde
dirsek çürüten bir ilim talibinin gündemi değil gündemlerimiz.
Ama susmak gibi yüce bir ahlak, onca güçlüğüne rağmen
anne-babalıkta da güzel olmaz mıydı, bir düşünsenize? Sessizlik, dinginlik,
huzur aslında en çok da evlerimize yakışmaz mıydı?
Bunu başarabilir miyiz tam anlamıyla bilemiyorum. Ama
yapabildiğimiz kadarını yapmanın bile çok kıymetli ve kayda değer bir iş
olacağına inanıyorum.
Aklımda birkaç şey var belki adım niyetine:
Yanlışı
Görmezden/Duymazdan Gelmek:
Nasıl çözeceğimizi, hangi sözcüklerle anlatabileceğimizi
düşünmektense biraz da boşversek ne olur? Yanlış davranışı görmemiş gibi,
duymamış gibi üzerinden gelip geçsek. Konuşa konuşa zaten düzeltebildiğimiz
yok, bir de bu yöntemi denesek.
Güvenlikle ilgili bir problem değilse (çocuğun elinde
bıçakla koşması gibi) yada bir başkasının hak ve hukukunu ihlal etmiyorsa (kardeşine
vurması gibi) temizlik, adab vs. ile ilgili sorunlarımızı bir döneme kadar
ertelesek.
Çünkü bazı şeylerin zamandan başka ilacı yok. Çocuk tam anlamıyla düzgün bir şekilde yemeyi belki
de 10 yaş civarlarında öğrenecek. Misafir gelince nasıl davranılacağıyla ilgili
12 yaşından önce kendisine çeki düzen veremeyecek. Hangi sözü nerede
kullanacağını belki de ancak yirmili yaşlarında ayırdedecek.
Biz annemizden böyle mi doğduk Allah aşkına? Hangimiz dününü
beğeniyor? Hangimiz dünkü aklına, davranışına hayıflanmıyor, pişman olmuyor?
Bizim için sürekli gelişmekte olan beceriler ve kabiliyetler, çocuğumuz için
neden mümkün görülmüyor?
Yani şimdi 2 yaşındaki çocuğa “Burnunu karıştırma” demenin
ne alemi var? Karıştırsın. Üç yaşına gelince “Yavrum banyoda karıştır” deriz.
Dört yaşına gelince “İstersen peçete vereyim” deriz. Olur biter. Yine de devam
ediyorsa zaten burnundan başka bir yere bakmamız gerekiyordur.
Odaklanma ve
Boşverme Üzerine Plan Yapmak:
Bazı şeyleri zihnen düşünürüz ama daha geniş açıdan ve
kapsamlı görebilmek için yazmak ve planlamak şart.
Çocuğumuzun bizce problemli olan davranışları neler?
Yazalım.
Asla tahammül edemediklerimiz neler? Yazalım.
Neden tahammül edemiyoruz bazı davranışlara? Kendimizle
ilgili bir geçmişi varsa yazalım.
Boşverebileceğimiz yanlışlar neler? Yazalım.
Özellikle iyileşme döneminde isek –ki benim gördüğüm bütün
anne-babalar iyileşme döneminde- çocuğumuzun gönlüne dokunabilmekte sıkıntı
yaşıyor ve aslında her şeyden önce buna odaklanmaya çalışıyorsak, pek çok
yanlış davranışa sessiz kalmak zorunda olduğumuzu bilelim.
Onun için boşverme listesinin daha kabarık olması –gerçekçi
olduğu müddetçe- daha güzel.
Sen üç yaşındaki çocuğunla yemek yerken, kaşığı ağzına
götürmesinden tut, ekmeği bölmesine kadar her şeyine müdahale ediyor ve kendine
engel olamıyorsan, çocuğun yemeğini hazırlayıp onu istediği gibi yemesi için
yalnız bırakmayı deneyebilirsin. En azından günde birkaç öğünü böyle
kurtarabilirsin. Çok dökmüş, kirletmiş olabilir ama yemek esnasında gerilmekten
kurtulduğun için mutlulukla döküntüleri toplayabilirsin.
Sen çocuğun lavaboda elini yıkarken yanında
bulunmayabilirsin. Ayakkabıyı çok yavaş giydiği için daralıyorsan, kapının iç
tarafına bir paspas atıp ayakkabısını sen hazırlanmadan birkaç dakika önce
giymesini sağlayabilirsin.
Sen çocuğunun dinlediği berbat müziklerle uğraşmak yerine,
kapını kapatıp duymamayı deneyebilirsin, ona güzel bir kulaklık hediye
edebilirsin.
Çünkü odaklanman gereken daha önemli şeyler var şu anda.
Çocuğun senden ayrı kalmaktan korkuyor belki. Onun temizlik adabından çok senin
sevgine ihtiyacı var.
Çocuğun yalan söylüyor belki, müzik dinlemesini tartışmaktan
önce onun üzerindeki baskıyı kaldırmana ve ona güvendiğini hissettirmene
ihtiyacı var.
Onun için duygusal problemlerimizi öne alarak ilerlemeliyiz
bu listede. Onları iyileştirdikçe diğerlerinin düzelmesi daha da kolaylaşacak
çünkü.
Bu, “anne-babanın davranışlarda hiç kırmızı çizgisi olmasın”
demek değil. Tahammülü mümkün olmayan şeyler varsa, anne-baba da kendisini
kasmamalı. Örneğin evde futbol topu oynamamak bir kuralsa ve bu o aile için
mühimse, kural baki kalmalı. Ama ayakkabısını bazen dolaba koymayı unutmuş
olmak görmezden gelinmeli.
Neleri
Konuşmalıyım?
Şu sözü mümkünse kapıya, duvara assak yada gönlümüze,
dilimizin tam ucuna ama bir şekilde unutulmamasını sağlasak:
“Bir şeyi söylemeden
önce düşün, gereği var mı?
Şefkat barındırıyor
mu?
Kimseyi incitebilir
mi?
Sessizliği bozacak
kadar değerli mi?”
Lao Tzu
Konuşmanın Yerine
Ne Kullanabilirim?
Bazı şeyleri hatırlatmaya ihtiyacımız var. Çok konuşmadan
bunu sağlamanın da bazı yolları olmalı.
Örneğin okul öncesi dönemde olan çocuklar için ben çoğu
zaman resim çizilmiş kağıtlar kullanıyorum. Mesela evden çıkmamız gerekiyor ve
hazırlanmak için yapılacak epey bir şey var. Hepsini teker teker hatırlatıp
takibini yapmak için ortada sürekli dır dır eden bir anne olmam gerekiyor.
Bundan kurtulmak için küçük bir not kağıdına (görev sırasına göre) basitçe
resimler çiziyorum. Sonra da “Bir mektubunuz var” diye uzatıyorum. İlerleyen
dakikalarda oyuna daldığında “Liste bitti mi?” diye soruyorum sadece. “Çorabını
giydin mi, şapkanı aldın mı, tuvaletini yaptın mı, oyuncakları topladın mı?”
gibi bi dolu şeyi konuşmaktan daha az ve daha nazik oluyor.
Okuma bilen çocuklara not yazmak, mektup yazmak da güzel bir
susma davranışı olur galiba.
Anne-babalar çocuklarına hitap edecek şekilde bu örnekleri
geliştirebilirler.
Rabbimizden çaresizlikle, homurdanarak sustuğumuz nice zor
andan, nezaketle, şefkatle, ağır başlılıkla sustuğumuz nice güzel anlara bizi
ulaştırmasını niyaz edelim.
“Konuşmayı
öğrendiğiniz gibi susmayı da öğrenin. Şüphesiz ki, en büyük yumuşak huyluluk,
kişinin kendisini ilgilendirmeyen konularda susmasıdır. Konuşmaktan daha çok
susmaya istekli olun. Kendinizi ilgilendirmeyen şeyler hakkında da kesinlikle
konuşmayın.” (Ebu Derda r.a)
Ummu Reyhane
Harika bir hatırlatma yazısı olmuş. Ellerinize sağlık.
YanıtlaSilBu yazı benim ihtiyaç listem sanki. Allah razı olsun 😊
YanıtlaSilAllah razı olsun...
YanıtlaSilSözün gücünü artırmak için susmak lazım...
Böylesi bir sükut, ne güzel...
Ben bu güne kadar herşeye sustum
YanıtlaSil