ÇOCUKLAR ÖNCE DİLDEN GELİR
Genç bir
kadındı. Gençliğini daha bir fark edilir kılan ninesinden armağan cümle oldu.
"Ninem"
dedi "dokuz çocuk dünyaya getirmiş."
Dünyaya
getirmiş.
Meclisteki
herkes biraz mahcup biraz pişman tekrar etti. Dünyaya getirmiş. Dünyaya.
Dünyaya.
Dildeki pişmanlığın
rengi biraz önce dokuz torun sahibi 80 yaşındaki teyzenin "Genimin biri
hiç çocuk yapmadı" ifadesinden arta kalan tını ile ses verdi.
Herkes her
vesile ile "yapıyordu".
Teknoloji
çağında çocuk dahi "yapılıyor"du ve hiç kimse bunu yadırgamıyordu, genç
kadın aile yadigarı ifadeyi tekrarlayana kadar.
Bir müddet
dünyaya çocuk getirmek ile çocuk yapmak ifadelerinin çağrışımları etrafında
dönen sohbet, genç kadının "Ninem her birimizi 'Seni veren Allah'ıma
kurban olayım' diye kucağına alırdı" ifadesiyle yeni bir pencere kazandı.
"Benim ninem de, benim dedem de, benim annem de" diye katıldı her
biri.
Evet
çocuklar böyle sevilirdi.
"Hala
böyle seviliyor" dedi genç kadın. "Ben kızımı böyle seviyorum. Kızım
da evcilik oynarken bebeklerini böyle seviyor."
Hala...
İki ifade.
İki tasvir. Dilin mahrem ile, metafizik alem ile kurduğu bağ. Ya da kurulu
bağları imha eden seküler frekans.
Dokuz torun
sahibi yaşını almış, umur görmüş "teyze"den beklenen ifade, henüz
otuzlu yaşlarına yeni varmış olan genç kadının dilinden dökülünce, fark
ediliyor değişmekte olan.
Mana yaşta
saklı değildir. Kıyafette hiç saklı değildir. Mana dilde saklıdır. Dil, öteler
ile bağımızı diri tutan penceredir.
Dile
öylesine düşüvermiş gibi görünen "çocuk yapmak" tabilir öteler ile
bağı koparan eşkıya hükmündedir oysa.
"Çocuk
yapılınca" proje kapsamında hızla ürünleştiriliyor.
Oysa dünyaya
çocuk getiren kendisinin bir aracı olduğunun farkında.
Gelen
emanettir, annenin bedeni o emaneti gaybdan buraya getiren vesiledir.
...
Kim neyi
nasıl söyler? Aynı cümle niye bazılarının dilinde derin bir anlama bürünür,
bazılarının dilinde teneke tınısına?
Sorunun
cevabı Ataullah İskenderani'de saklı. El-Hikemu'l-Ataiyye'de.
Buyurun:
"İnsanın
dili kalbinin tercümanıdır. Kalp, saf ve ağyarın bulantılarından temizlenmiş
olursa üzerine manevi nurlar işrak eder ve o nisbette dilin tercümanlığı ile
nurani sözler söylemeye başlar. bu sözler işitenlerin kulaklarına girince
kalplerindeki bağlar açılır, Hakkın nidasınını işitirler ve icabet
ederler."
Zehra
Özdemir
Nihayet Dergisi Ocak sayısından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder