Kitabın adı: Baba Olma Sanatı
Yazarlar: Prof. Dr. Sefa Saygılı - Pedagog Ali
Çankırılı
Yayınevi: Zafer Yay.
Sayfa Sayısı: 166
Kitap genel olarak sade bir
anlatımla babalığın sorumluluğu alanına giren pek çok konuya değinmiş. Konular
üç bölüme ayrılmış; 1. Bölüm; çocuğu anlamak, 2. Bölüm; çocuğun kişilik
gelişiminde babanın etkisi, 3. Bölüm; çocukları zararlı alışkanlıklardan
korumak.
Yazarlar; kitabın önsözünde “Amacımız babaları eleştirmek değil
ailedeki rolünü hatırlatmaktır” demişler. Acaba bu açıklamaya ihtiyaç
duymalarının nedeni babaların kendilerine nasihati içeren bir çalışmayı
eleştiri olarak göreceklerini düşünmeleri mi? Bu gerçek midir? Yani babalar
nasihate kapalılar mı? Bunu her baba kendine sormalı ancak bu yazıyı okuyan
babaların nasihate kapalı olmaktan ziyade bir arayış içinde olduklarını
varsayıyorum.
Yazarlar annelik ve babalık
sevgisini şöyle tanımlıyor; annelik sevgisi doğaldır, annenin çocuğunu
sevebilmek için çaba sarf etmesi gerekmez. Fakat babalık sevgisi böyle
değildir. Babanın sevgisini tam hissedebilmesi için sevmeye çalışması, çocuğa
yakınlaşmak için çaba sarf etmesi gerekir. Ancak bundan sonra sevgi gelişir. Tabii
kimse mükemmel baba olarak dünyaya gelmez. Babalık belli gayretler sonucu üst
düzey hale getirilebilir.
Yazar kendisine tedavi için gelen
depresyonlu gençlere ilk olarak “Bana babanı anlat, nasıl biriydi? diye sorarım”
der. Çünkü baba sevgisi gören, onunla birlikteliği doya doya yaşayan çocuklar
bunu yaşamayanlarla bir olmaz. Eğer çocuk büyüdüğünde çocukluğunu düşünürken
babası ile ilgili çok az şey hatırlıyorsa bu durum babalık sevgisini yeterince
almadığını gösteriyor. Babası ile ilgili pek çok olumlu anı hatırlıyorsa bu da baba
sevgisini aldığını gösteriyor. Araştırmalara göre bu sevgiyi tadan çocuklar daha
ahlaklı, daha vicdanlı, daha sağlam inançlı ve daha az problemli oluyormuş.
Baba şu iki yönden çocuğunun
gelişimine katkı sağlar; birincisi direk olarak çocuğa vereceği sevgi
ile ona etki etmesi. Çocuk babasının gölgesi altında onun varlığından
ruhuna gıdalar devşirir. Ve bu ilişki kesintiye uğramadığında psikolojik açıdan
sağlıklı bir yapıya erişir. Karakterik açıdan olgun ve mutedil olur. Erkek
çocuk babasından cinsiyetine ait kimliği modeller. Babasıyla sağlıklı iletişim
kuramayan erkek çocuklar kendi kimlikleri ile ilgili sorun yaşar. Kız çocukta babasından
yeterli saygı, sevgi ve ilgi görürse doğruyu yanlışı ayırt etme özelliği
gelişir, aynı zamanda eş seçerken doğru yanlışları sağlam bir şekilde eş seçer.
Babasının portresinden karşı cinsi daha iyi tanır ve onlara nasıl davranacağını
iyi bilir.
Bir de dolaylı yönden babanın
çocuğa faydası vardır. Psikologlar bunu şu şekilde ifade eder; “Babanın
çocuğun gelişimine yapacağı en önemli katkılardan birisi çocuğunun annesi ile
iyi geçinmesidir.” Bu açıdan baktığımızda babanın anneyle iyi geçimi çocuğa pek
çok yönden fayda sağlar; ilk olarak anne duygusaldır, babanın her türlü yardım
ve ilgisine ihtiyaç hisseder. Hamilelik, doğum ya da doğumdan sonraki zorlu
süreçlerde babadan yeterince sevgi ilgi ve yardım gören anne daha az içsel
sorunlar yaşar. Anne psikolojik açıdan rahat ve mutlu oldukça çocuğu ile
sağlıklı iletişime girer. Eğer anne bu dönemde eşinden beklentilerini bulamaz,
yardım ve ilgisini görmezse sıkıntıları artar. Gergin ve agresif bir yapıya
bürünür. Çocuğunu çok sevse de sorunlarını ona yansıtır. Kimi zaman eşinden
sevgi ve ilgiyi yeterince görmediği için ihtiyacını çocuğunda gidermeye
çalışarak üstüne fazla düşer, aşırı korumacı yapıya bürünür. Ya da tam tersi
ilgisizleşir, ihmalkâr davranmaya başlar. İşte babanın çocuğuna yapacağı en
önemli iyiliklerden biri annesinin ruhunu doyurması, psikolojisini anlamaya
çalışarak beklentilerini karşılamasıdır. Bunun hem eşlik görevi hem de babalık
vazifesi olduğu düşünülmelidir.
Babalık ve annelik hamilelikle
başlar. Anne bu süreçte bebeğin gelişimi için gıdasına, uykusuna vs özen
göstererek anneliğe hazırlandığı gibi babalarda hazırlanmalıdır. Peki Babalar bu dönemde neler yapabilir? Kitap
şöyle cevap vermiş; Babalar özellikle anneye destek olarak işe başlamalı. Her
konuda yardıma hazır noktada olmalı. Anne ile iletişim dilini tam manası ile
düzeltmeli. Hamileliğin duyguların çok yoğun yaşandığı bir dönem olduğunu
aklından çıkarmamalı. Annenin duygularını dinlemeli ve kendi duygularını uygun
bir dille ifade etmeli. Bununla birlikte bebeğe yakın durmalı. Bebekle
konuşarak ilgisini göstermeli. Her gün bebekle iletişim kurarak babalığı
hissetmeye çalışmalıdır.
Kitap akşam eve dönemeyen,
dönse de evde varlığını çocuklarına gösteremeyen babalara güzel önerilerde
bulunuyor. Bazı babalar iş yerinde işleri bitse de belli saate kadar orada
kalıp hesapları gözden geçirmeyi alışkanlık haline getirirler. Ancak yazar
işlerin ne kadar yoğun olursa olsun aileyi işe feda etmemenin ve saatlerce
mesai yapmamanın altını ısrarla çiziyor. Şunu unutmamalıyız ki; çocuklar akşama
kadar babalarının kapıdan girecekleri anı heyecanla bekler. İçten içe o anın
hazzını tatmayı arzularlar. Ancak her babanın eve dönüşü birbirinden farklıdır.
Kimi babalar mesaiyi daha kısa tutma imkânı varken bunu kullanmaz. Ya da eve
geldikten sonra birkaç dakika çocukla konuştuktan sonra kendisini dinlenmeye
alır. Ya köşesine çekilir, ya televizyon karşısına oturur, ya da çok yorgun
olduğunu söyleyerek sürekli çocukların sessiz durmasını ister. Bazıları da
çocukları ile konuşur fakat üstün körü; çocuklar kendisine bir şey anlatırken
kısa cümlelerle cevap verip diyalogu bitirmeye çalışır. Bunun gibi davranışlara
çocuk o an itiraz etmese de zamanla yavaş yavaş babasından ümidini kesmeye
başlar.
Eve gelip sadece kendileri ile
birkaç dakika konuştuktan sonra hemen kendi köşesine çekilmesi gerektiğini düşünerek
babasını rahat bırakır. Anne de babanın bu rahat kalma isteğine hizmet etmeye başlar.
Herkes halinden memnun gibi görünse de ileriki dönemlerde bu çocuklar ciddi
anlamda babalarının eksikliğini duyar fakat babasının karşısına geçip “Baba
işten eve geldiğinde bizimle ilgilen” diyemezler. Aslında çocuk içten içe
eve dinamik bir halde giren, kendisiyle heyecanla konuşan, bıkmadan dinleyen
bir baba bekler. Bu nedenle baba evdeki beklentinin üstünü örtmemeli… Akşam eve
geldiğinde gelişini gerçek bir mutluluğa dönüştürmeli… Çocuğuna masal anlatmalı…
Oyunlar oynamalı… Saate bakmadan dinlemeli, her akşam gün içerisinde neler yaptığı
hakkında konuşmalı… Kitap okumalı… Çocuğuyla bir program hazırlayıp uygulamalı…
Camiye ya da başka yerlere birlikte gitmeyi alışkanlık halinde getirmeli… Eğer
çocuk normal şartlarda babasından bunu görürse geçekten yorgun olduğunu fark
ettiğinde köşesine çekilmesine kızmaz.
Yazar şunun altını çiziyor;
küçükken babaları ile birlikte olmayan çocuklar ergenlik döneminde babaları ile
ortak hareket etmek istemez. Çünkü küçük yaşlarda babayla birlikte bir
şeyler yapmanın lezzetini almadıkları için büyüdüğünde baba ile ortak bir
şeyler yapmak cazip gelmez. Daha çok arkadaşları ile takılmak ister. Adeta
babasının varlığını kendi mutlu anlarına engel gibi görmeye başlar. İşte bu bir
baba için büyük bir tehlikedir.
Bazı babaların da işini evine
taşımaktan zevk duyduğundan bahsediyor yazar. Böyle kimseler eve girdiklerinde
ilk olarak “Beni arayan soran oldu mu?” diye sorar. Çünkü faal olmak
insanların hoşuna gider. Kabul etmesek de aslında meşguliyetleri kendimiz
buluruz. Yani çocuklara yeterince zaman ayıramadığını söyleyen önceliğinin neler
olduğunu gözden geçirmeli. Çünkü faal ve meşgul olmayı kendimiz tercih ederiz. Bizimle
birlikte bir şeyler yapmayı teklif eden herkese “evet” demek büyük
hatadır. Çünkü dışarıya sürekli “evet” diyenler evdekilere sürekli “hayır”
demek zorunda kalır.

Yazar sosyal yönü fazla olan
babalardan da bahsetmiş ve kitabında bu konu da örnekler anlatmış. Bir gün
muayenehanesine gelerek oğluyla sorunlarından yakınan dindar bir siyasetçinin
şöyle söylediğini aktarıyor; “Doktor kardeşim toplumun derdi ile uğraşmaktan
kendi oğlumu ihmal ettim galiba. İbadetlerini yapmıyor, dersleri berbat,
okuldan kaçıyor. Ne yapacağımızı şaşırdık. Okuluna gidip müdürüyle görüştüm
bana okulda en çok problemli olan öğrencilerin sosyal yönü aktif olan babaların
çocukları olduğunu söyledi.” Yazar bir süre babayla sohbet ediyor. Babanın
haftanın on saatini konferanslarda harcadığını, hafta sonu da balık avına gittiğini
öğreniyor. Babaya “oğlunla Cuma namazına ya da teravihe birlikte gider misin?”
diye sorduğunda “hiç düşünmedim genellikle arkadaşlarla giderim”
cevabını alıyor, sohbet sürerken yazarın diğer odasından çocuk sesleri gelmeye
başlıyor. Baba, “çocuk hastalarınız galiba?” dediğinde yazar; “hayır
onlar benim çocuklarım, bazen onları görmek için buraya çağırırım. Onları
görmek bana sevinç verir, onlarda bundan mutluluk duyar. Yoğun iş temposunda
bile onlara zaman ayırmaya ve ihmal etmemeye çalışıyorum. Pazar günümü genelde
onlarla geçiririm. Hatta gideceğim toplantılara mümkünse onları da götürürüm.”der,
babanın cevabı şu oluyor; “ben dersimi aldım”
Evliliğini yürütemeyen bir genç, yazarın muayenehanesine gelerek şunları anlatıyor; “Doktor bey beni en çok
üzen şey evliliğim sırasında karıma ve çocuklarıma çok fazla zaman ayıramamak
oldu. Bunu anladığımda maalesef çok geç kalmıştım, ailem dağılmıştı bile.
İşlerimin yoğunluğundan gece geç saatlerde eve dönüyordum. Sofraya oturduğumda
eşim bana kırılmış sohbet etme fikrinden çoktan vazgeçmiş olurdu ama çocuklarım
böyle değildi. Oğlum arkadaşlarıyla oynayacağı maçtan veya gidecekleri
piknikten bahsederdi. Kızım ise ya yeni elbisesini giyer beğenip beğenmediğimi
sorar ya da ağabeyini şikâyet ederdi. Ama benim zihnim hala işyerindeki bir
meseleye takılmış veya bir gün sonra katılacağım iş toplantısıyla meşgul
olduğundan söylenenleri nerede ise duymazdım. Baştan savma bir cevap verirken
telefon çalardır. Telefonda konuşurken adeta canlanırdım. Çocuklarımın biraz
şaşkınlık, biraz alınganlıkla beni izledikleri gözümden kaçmazdı. Bana
kızgınlıkla saldırdıkları olmazdı belki ama onlarla ilgilenmeyip telefonda
canlı ve neşeli olmama üzüldüklerini kendilerini değersiz hissettiklerini belli
ederlerdi. Telefonun ilgimi çektiğine ve beni hayata döndürdüğüne
öfkelenirlerdi.”
Aslında bu örneklerde olduğu gibi
pek çok çocuk babalarının bu hallerine şahit olur. Yani kendisini
heyecanlandıran, harekete geçiren, aktifleştiren unsurların kendilerinin
dışında başka şeyler olduğunu fark ederler. Gerçek bir baba ise çocuklarının
gelişimini gördükçe aktiflik kazanır, canlanır. Çocukları ile girdiği her diyalogda
onlara bir şeyler öğrettiğini, ya da sevgi ve ilgi bakımından doyurup sağlıklı
ruha sahip olmalarına vesile olduğunu düşünerek mutlu olur. Bu nedenle çocuğu
ile heyecanla konuşur, aşkla ilgilenir. Gerçek babalık ile sûni babalık
arasındaki ince çizgiyi işte bu noktadan anlıyoruz.
Yine dikkatimi çeken başka bir
örnekte ise ünlü bir şairin 18 yaşındaki oğlundan bahsedilmiş. Bu genç işlediği
bir suçtan dolayı akli dengesi kontrol edilmek için yazara getirilir. Yazar
ona; “Niçin yaptın. Sen ki sanatkâr bir babanın oğlusun” dediğinde genç;
“Size bir şey söyleyeyim mi doktor bey. Babama ne zaman yaklaşıp konuşmak,
bir şeyler sormak istesem bana ilham perisi ile arasına girdiğim için kızardı.
Onunla sohbet ettiğimi, benimle ilgilendiğini hatırlamıyorum. Siz onu güzel eserler yazan bir şair olarak
bilirsiniz ama onun şiirleri benim için bir anlam taşımıyor.” Diye cevap
verir. İşte bu ünlü şair ilgi çekici, duygulu şiirler yazarken asıl eseri olan
oğlunu şiirleri uğruna feda etmiştir.
Kitapta çalışan annelere de
değinilmiş, çalışan annelerin yüklerinin ne kadar fazla olduğundan,
mağduriyetlerinden bahsedilmiş. Çözüm olarak ise özellikle çocuğun bebeklik
döneminde babaların yardım etmesinden bahsedilmiş. Elbette babalar üzerine
düşeni yapmalı fakat annelerin bebeklik dönemini çalışarak değil çocukları ile
birlikte geçirmesi hem anne hem çocuk hem de baba açısından daha sağlıklı bir
çözümdür.
Yazarlar; çocuk her ağladığında
kucağa alınarak anne kucağına alıştırılmaması gibi bir tavsiyede bulunmuşlar.
Daha önceki kitap özetlerinde anne kucağına alıştırılmaması fikrinin yanlış
olduğunu okumuştuk. Tercihimiz elbette yanlış olduğu yönünde. Kitabın sonunda
da çocukları uyuşturucu ve sigaradan nasıl koruyacağımız ele alınmış. Sigaradan
çocukları korumak için atılacak öncelikli adımın varsa babanın sigara
alışkanlığını terk etmesi olduğu vurgulanmış.
Okuyup istifade etmeniz dileği
ile…
Ümmü Ruveyda
EMEĞİNİZE SAĞLIK
YanıtlaSilElimden geldiği kadar annelik yapmaya çalışıyorum yavrularima. Ama babamiz bu konuda pek çaba harcamıyor. Benim söylemlerim sonucu ufak değişiklikler olsa da davranışlarında kızlarımiz işinin önüne geçebilmis değil... Bende böyle yazıları okudukça üzülüyorum. Bi buradaki babaya bi bizim evdekine bakıyorum..aradaki farkı kendi çabalarimla kapatabilir miyim?? Umursamaz bi babayla iyi çocuklar yetiştiremez miyim??? Ya da eşimi nasıl değiştirebilirim??
YanıtlaSilSevgili kardeşim,
SilÖncelikle her birimizin imtihanının birbirinden farklı olduğunu bilmelisiniz.. Allah'ın her kula taşıyabileceği yükü verdiğini düşündüğümüzde, başkalarına özenmek veya imrenmek maalesef sadece beklentilerimizi ve hayal kırıklıklarımızı artırır..
Mümkün olduğunca eşinizle birebir muhabbetinizi sıcak tutmaya gayret edin.. "İyi eş" olanın "iyi baba" olabilmesi daha kolay olur..
Eşinizin yaptığı küçük şeyleri fark edip takdir etmek, ona yapmadıklarını hatırlatmaktan çok daha faydalı olacaktır..
En sonunda herkes kendi gayretinden sorumludur.. Siz elinizden geleni yapın, duaya sarılın..
Samimi niyetleri boşa çıkarmayan Rabbimiz, eksik taraflarımızı lütfuyla tamamlayacaktır..
Allah yardımcınız olsun..
Allah sizden razı olsun.. Zaten halimden şikayet etmek ya da eşimi kabullenememek değildi kastım..rabbim imtihanlarımizi kolay kılsin dualarınızda unutmayın.
YanıtlaSilCok guzel ozetlemissiniz... tesekkurler
YanıtlaSil