
TEKNOLOJİNİN ÇOCUKLARA ZARARLARI
“Teknoloji benden aldıklarını bana geri
versin, ben teknolojinin bana bütün verdiklerini geri vermeye hazırım.” diyor
bir yazar güzel bir sözünde.
Her gün hızla gelişen teknoloji, hayatımıza
kattığı yeniliklerle bizden çok şey kapıp götürebiliyor. Zamanımızı,
amellerimizi alıyor kimi zaman bizden. Çocuklarımızı, gençlerimizi alıyor… Asrın
bu büyük imtihanı karşısında Müslümanca durabilmek, Müslümanca kalabilmek
hedefimiz. Çabalarımız bunun için…
Öncelikle şunu belirtelim ki, maksadımız
burada teknolojiyi kötülemek, yeniliklere karşı çıkmak, kendimizi tamamıyla
soyutlamak değil. Yaşamımıza bir anda giren ve biz daha ne olduğunu anlamadan
çocuklarımızı da kuşatan bu fırtınanın zararlarını öğrenmek ve ona göre
kendimizi ve çocuklarımızı daha fazla muhafaza etmeye çalışmak... Bir şeyin ne
kadar zararını bilirsek, tedbirimizi o derece iyi alırız.
Konumuz kapsamlı olması dolayısıyla aslında
başlı başına bir konferans konusu. Biz burada vakit kısıtlığından, daha çok
erken çocukluk dönemi ve ilkokul çağındaki çocuklarımızın üzerindeki zararlara,
etkilere değineceğiz.
1980’ler Türkiye’nin bilgisayarla tanıştığı
dönemdir. Televizyon daha önceki yıllarda evlerdeki yerini almışken, 80’lerde
kişisel bilgisayarlar evlere girmeye başlamış, daha sonra süratle yayılmıştır.
Ve son yıllarda tabletler, akıllı telefonlar, dokunmatik ekranlar… Teknolojinin
hızla geliştiği bir dünyaya açıyor gözlerini artık çocuklarımız. Yetişkin
beyinler bu hıza ayak uydurmakta zorlanırken, çocuklar nasıl etkileniyor?
0-3 YAŞ DÖNEMİ
Öğrenme ve hatırlamanın yaşamın ilk
haftalarında başladığı tahmin edilmektedir. Bebeğin doğumundan 3 yaşına kadar
olan dönem zihinsel gelişimi açısından oldukça önemlidir. Ve çocuğun bu evrede
televizyon, tablet, bilgisayar, herhangi bir ekranla tanışması doğal
gelişiminde birçok problem ortaya çıkaracaktır. Kimi araştırmacılara göre
ekranla tanışabilme yaşı 2, kimisine göre de 4 iken, genel görüş 3 yaş ve daha
sonrası olması gerektiği yönündedir.
Peki Oluşacak problemler nelerdir?
1) Dil gelişimi:
Ekranla erken tanışmak, dil gelişimini olumsuz etkilemektedir. Bebeklerin dil
gelişim becerileri ancak insan insana iletişim ile gelişir ve öğrenilir. Beyin
hücreleri arasındaki bağlantılar ancak bu şekildeki uyaranlarla kurulur,
uyarılmayan beyin hücrelerindeki bağlantılarda ise gerileme görülür. Az
gelişmiş bir dil becerisi de çocuğun öğrenme yeteneğini tümüyle etkilemektedir.
Yapılan bir araştırmada televizyon
izlettirilerek vakit geçiren 6-8 aylık çocukların, izlemeyenlere göre günde 6
ila 8 kelime daha az öğrenebildikleri ve beyin gelişimlerinin izlemeyen
çocuklara göre yavaşladığı saptanmıştır.

3- Yaşıtlarıyla oyun oynamak yerine teknolojik
araçlarla oynayan çocukların küçük motor kas gelişimleri yeterli seviyeye
ulaşamamaktadır.
Sosyal hayatta akranlarıyla uyumlu
birliktelik ve el becerilerinde en büyük sorunu yaşayanlar, 3 yaşından önce
teknolojiyle tanışan çocuklardır.
Çocuk ne kadar küçük kullanmaya başlarsa, teknolojinin
verdiği zarar o kadar büyüktür.
3-7 YAŞ DÖNEMİ
Bu yaş
aralığında çocuk başkalarının bakış açısını kavrayamaz. Sadece kendi görüşleri
önemlidir dünyasında. Somut düşünme bu dönemin başlıca özelliğidir. Bu dönemde
çocuklar ekranda gördükleri görüntüleri tamamen somut olarak, olduğu gibi
algılarlar. Çocukta henüz soyut düşünce gelişmediği için gördüklerinin bir film
ya da hayal olduğunu anlaması oldukça zordur.
Amerika’da bir çocuğun bir kaç yıl önce
kendisini Süpermen zannederek balkondan atlaması, yine 2002 yılında
Gaziantep’te bir çocuğun pokemonlara özenerek kendisini evlerinin penceresinden
atması, küçük çocukların izlediklerinden nasıl etkilendiğine ve gerçek ve
sanalı nasıl karıştırdıklarına yönelik haberlerden sadece bir kaçı…
¨Çocuklar
davranışları izleyerek öğrenirler. Örnek alır, taklit ederler. Neyin hayal
neyin gerçek olduğunu anlamayan çocuk; şiddet uygulayan çizgi film
kahramanlarının filmin sonunda somut bir ceza almamasını, kanlı bilgisayar oyunlarındaki
kahramanların sürekli yeniden dirilerek (!) savaşa devam etmesini doğru
değerlendiremez. Bu kahramanların davranışlarını örnek alıp modelleyebilir. Ve
çocukta, şiddetin yaygın olduğu, olağan bir baş etme yolu olduğu düşüncesi
gelişerek, merhametsizlik, şiddete duyarsızlık ve saldırganlaşma gibi ruhsal
bozukluklara neden olabilir.
2004 yılında İzmir’de yedi yaşındaki bir
çocuğun oyun oynarken anlaşamadığı dokuz yaşındaki arkadaşını bıçaklayarak
öldürmesi, vakıanın ne kadar vahim olduğunu göstermektedir.
¨Ayrıca
korkular, kaygılar bu çocukluk döneminin en önemli boyutlarıdır. Bazı korkular
bir filmden, bir masaldan etkilenmeyle oluşurken, bazı korkuların kaynağı da
çocuğun hayal gücüdür.
Çocuğun çok fazla televizyon seyretmesi
dünyayı korkutucu bir yer olarak algılamasına ve daha kaygılı bir çocukluk
geçirmesine sebep olur.
Ekrandaki korkunç görüntüler ve sesler
çocukların belleklerinde kalıcı bir biçimde saklanır. Hatta bu görüntüleri
izledikten sonra, kendi kendilerine zihinlerinde aynı görüntüleri defalarca
canlandırabilirler. Bundan sonra da çocuklarda, aşırı korku, kısa veya uzun
vadeli uyku problemleri, gece kabusları, yalnız kalamama, zarar görme korkusu,
çeşitli böcek ve hayvanlara karşı fobiler gelişebilir.
Nörolojik yani beyinsel gelişme açısından en
önemli dönem olduğu düşünülen bu yaşlarda teknolojik aletlerin zararları
elbette bu kadarla sınırlı değil.
Şimdi de hem 3-7 yaş dönemi, hem de 7 yaş
sonrası dönemi kapsayan zararlara genel olarak değinelim.

FİZİKSEL
ZARARLAR
Önceden çocuk olmak deyince, sokakta
oynamak, koşmak, yorulmak, ağaçlara tırmanmak gelirdi aklımıza. Şimdilerde ise
çocuklarımızın çoğu, ellerinde tablet, bilgisayar, cep telefonuyla sanal bir âlemde
koşmadan, yorulmadan, terlemeden, hatta düşmeden geçiriyorlar çocukluklarını.
Oysa çocuk hareket ederek büyür. İçerisindeki
coşkun enerjiyi hoplayıp zıplayarak, bir oyundan diğerine koşturarak atar. Ve
maalesef kullanılmıyorsa bu enerji, çoğu zaman probleme
dönüşür. Gerek fiziksel gerekse psikolojik sorunlarda, hareket etmemenin
ve fiziksel enerjiyi doğru kullanmamanın payı oldukça büyüktür.
¨Ekran karşısında
fazla hareketsiz kalma, çocuklarda duruş ve iskelet yapısında bozukluğa, baş,
boyun ve sırt ağrılarına, yorgunluk hislerine sebep olmaktadır.
Bunun bir örneği Amerika’da yaşanmıştır. Hava
kuvvetleri hastanesindeki iki çocuk uzmanı, ebeveynleri tarafından getirilen 30
çocuktan oluşan bir grupta görülen kronik yorgunluk, iştah kaybı, baş ağrısı ve
kusma gibi şikâyetler karşısında hayrete düşmüşlerdir. Sonra bu çocukların
günde altı saat televizyon izlediğini, bu sürenin hafta sonu on saate kadar
çıktığını keşfetmişlerdir. Aşırı televizyon seyretmenin çocukların durumuyla
bir ilgisi olabileceğinden kuşkulanarak ebeveynlere televizyon izletmeyi tamamen
kesmelerini önermişlerdir.
Ebeveynleri öneriye tam uyan 12 çocuk için
sonuçlar çok etkileyicidir. Belirtiler iki-üç hafta içerisinde kaybolmuştur.
Ancak diğer 18 çocuğun ebeveyni öneriye uymamış ve çocukların günde iki saate
kadar televizyon izlemelerine izin vermişlerdir. Bu bile çocukların günlük
izleme sürelerinde önemli bir azaltma oluşturduğundan, çocuklar üç ila altı
hafta içinde rahatsızlıklarından kurtulmuşlardır.
¨Hareketsizlik
aynı zamanda obeziteye de yol açmaktadır. Çocuğun uzun süre hareket etmeden
oturması, kilo alımını etkileyecektir. İzlenen reklamlar da bunda etkindir.
Liverpool
Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre çocukların televizyonda
izledikleri yiyecek ve içecek reklamları, abur cubur istemelerini ve yemelerini
%134 etkilemektedir.
¨Ekranla
fazla muhatap olma göz rahatsızlıklarına yol açabilmektedir. Normalde dakikada
30 defa göz kırparak göz yüzeyi sağlıklı tutulabiliyorken, bilgisayarın
hipnotik gücü ile ekran karşısında 5 veya 6 defa göz kırpılması gözyaşı film tabakasının
bozulmasına sebep olabilir. Göz aralığının fazla açık kalması, göz yüzeyindeki
gözyaşı film tabakasının daha fazla buharlaşarak gözün kurumasına, kızarmasına,
kanlanmasına ve hatta bulanık görmeye neden olabilmektedir.
¨
Ekranın bir zararı da erken ergenliğe sebebiyet vermesidir. Nedir erken
ergenlik? Çocuğun ruhsal olarak hazırlıklı olmadığı çok erken yaşlarda
ergenliğe girmesidir. Son on yılda dünya genelinde, son beş yılda ise
Türkiye’de erken ergenlik hızla artmaktadır.
Doktorlar erken ergenlik yaşının 6-7
yaşlarına kadar düştüğünü söylerken, kimi uzmanlar 3-4 yaşlarında ergen
hastalarının bulunduğunu iddia etmektedirler.
Kadın-erkek ilişkilerini tema alan çizgi
filmlerin, yetişkinlere yönelik dizi ve programların çok erken yaşlarda çocuğun
dünyasına girmesi, çocukta küçük yaşlarda kadınsı veya erkeksi tavırlar
sergilemeye başlamasına sebep olur. Hal ve hareketlerin değişmesi, duyguları da
aynı oranda etkiler. Duygular bedensel gelişimi tetikler ve vücut erken
ergenlik belirtileri vermeye başlar.
Ayrıca bilimsel araştırmalar, televizyon
ışınlarının hormonları etkilediğini ve erken ergenliği tetiklediğini ortaya
koymuştur.
¨Radyasyona
maruz kalma sonucu pek çok sağlık sorunları gelişebilmektedir.
Uzmanlar akıllı telefonlar, tablet bilgisayarların
parlak ışığına karşı insan beyninin çok hassa olduğunu ve çok fazla zaman
geçiren çocuklarda ilerleyen dönemlerde farklı sağlık problemlerinin ortaya
çıkabileceğini düşünüyorlar.
¨Ekran
karşısında uzun zaman geçiren çocuklar kendilerini ifade etme, akranlarıyla
ilişki kurma ve sosyal hayatta etkili olma konusunda güçlük çekmektedirler.
Etrafa karşı ilgisizlik, seslenince bakmama, göz kontağı kuramama, kendi
halinde olmaya çalışma gibi davranışlar görülebilmektedir.
¨Çocuk
televizyona veya çizgi filme soru soramadığı için, bu durum çocuğun bir süre
sonra olayları düşünmesini, eleştirmesini engelleyebilir. Seyircilik, gerçek
olaylara doğrudan doğruya karışmaktan kaçınmak gibi davranışlar gelişebilir.
¨Ve
oyun… Oyun çocukların en önemli öğrenme araçlarından birisi ve çocuğun sosyal
başarısı için gerekli davranışları geliştirme ve uygulama aracıdır. Oyun
oynamaları gereken vakitleri; bilgisayar, tablet, televizyon karşısında geçiren
çocukların oyun üretebilme becerileri de bundan önemli derecede etkilenir. Ekran
karşısında çocuk, hem zihnen hem de bedenen tamamen pasif durumdadır. Karşısında
sürekli hareket, değişim, heyecan vardır. Bu hareketlilik ve hıza alışan bir
zihin için gerçek dünya, durağan, sıkıcı gelmeye başlar. Katılım gerektiren
çeşitli oyun ve oyuncaklar onu mutlu etmez. Bunlarla kendi kendini oyalayamaz.
Otuz
beş yıllık deneyimi olan bir öğretmen şöyle diyor:
“Çocukların oyunlarında daha fazla
pasiflik var. Birşeylere ilgi duyuyorlar ama eğer onunla oynamak için birşeyler
yapmaları gerekiyorsa, anında ondan vazgeçiyorlar.”
Ve televizyonun hem henüz yaygınlaşmadığı
dönemde hem de daha sonrasında öğretmenlik yapmış bir anaokulu öğretmeni ise
gözlemlerini şöyle ifade ediyor: “Öğretim tarzımı geçen yıllara göre büyük
ölçüde değiştirmek zorunda kaldım. Geçmişte
çocuklar kendi aktivitelerini başlatabiliyorlardı. Şimdi ise çocukların her şeyi
benim önermemi ve başlatmamı beklediklerini hissediyorum. Benim başlattığım
aktiviteleri yapıyorlar ve eğer ben hiçbir şey önermezsem önerene kadar
bekliyorlar. Sanki çocuklar sahneden çekilmiş gibi…”
¨Televizyon,
çizgi film ve reklamların bir başka zararı, çocukların kısa ve basit mesajları
algılamaya alışmalarına, dinleme yetilerinin zayıflamasına, dikkat
yoğunluklarının azalmasına, dolayısıyla düşünme yeteneklerinin ve hayal kurma
becerilerinin körelmesine sebep olmasıdır.
Virginia Üniversitesinden bir profesör şöyle
diyor: “Bazı öğretmenler çocukların göze
hitap etmeksizin anlatılan bir hikâyeyi kavrayamamalarından şikâyetçiler.
Televizyon çocuğun zihninde bazı sahneleri canlandırma kabiliyetini sildi.”
Birinci sınıf öğretmeni de şikâyetini şöyle
dile getiriyor: “Çocuklara resim
göstermeksizin bir öykü okuduğumda derhal ‘canlandıramıyorum’ diye
yakınıyorlar. Ben okumaya başladığımda ya konuşmaya başlıyor, ya da etrafta
dolaşıyorlar.”
¨Ekranın
çocuklarda görülen bir diğer zararı, çocukların saldırganlaşması… İzlenilen
çizgi film hiçbir şiddet görüntüsü içermese de, tablet veya bilgisayarda
oynanan oyunun içeriğinde şiddet olmasa da, uzun süre karşısında kalan çocukta
elinde olmadan bir agresiflik, saldırganlık hali meydana gelebilmektedir.
Yapılan bir mülakatta anneler, çocuklarının
ekran karşısında vakit geçirdikten sonraki hal ve hareketlerini anlatmışlardır.
Huysuz, saldırgan, mızmız, aşırı enerjik olduklarını, çılgınca etrafta
koşuşturduklarını, öfke nöbetleri geçirdiklerini, kendilerini kontrol
edemediklerini ve normal hallerine dönmelerinin vakit aldığını ifade
etmişlerdir bu anneler.
Stanford
Üniversitesi, Kaliforniya’da iki farklı okulda 192 ilkokul öğrencisiyle bir
araştırma yapmıştır. Buna göre araştırmacılar, çocukları oyun sahasında
gözlemledikten, ebeveynleri ve yaşıtlarıyla mülakatlar yaptıktan sonra tüm
katılımcılara bir ‘saldırganlık puanı’ vermiştir. Sonra bir okul, çocukları
televizyon ve teknolojik oyunların kullanımını azaltmaya motive edecek bir
program uygulamaya koymuş, altı aylık süre içerisinde çocukların ekran
karşısında geçen süreleri üçte bir oranında azalmıştır. Diğer okul çocukları ise
her zaman olduğu gibi televizyona ve teknolojik oyunlarına devam etmişlerdir.
Sonuçta tekrar puanlama yapıldığında ekranla
daha az muhatap olan çocukların saldırganlıklarının azaldığı, diğer grubun
saldırganlığının ise önceki düzeyde kaldığı tespit edilmiştir.
Elbette içeriğinde şiddet görüntüleri içeren
çizgi film veya oyunlar çocuklardaki saldırganlığı daha da artırmakta,
çevrelerindeki insanlara karşı, duyarsız, acımasız, merhametsiz hale
getirmektedir.
İnternetin çocuklarımızdaki zararlarına
kısaca değinecek olursak…
¨Tablet
ve akıllı telefonların küçük büyük herkeste yaygınlaşmasıyla, çocukların
internete erişimi de kolaylaştı. Bu da müstehcen yayın ya da şiddet içeren
internet sitelerine tesadüfen girebilmeleri, yaşlarına uygun olmayan
görüntülerle karşılaşabilmeleri gibi sıkıntıları beraberinde getirdi.
Türkiye’de 9-16 yaş arası çocuklarda yapılan araştırmaya göre çocukların
yaklaşık %13’ü internette cinsel içerikli fotoğrafla karşılaştığını
belirtmiştir.
¨Kitap
okuma alışkanlığını yok etmesi, çocukların araştırmacılık yönlerini
zayıflatması, tembelleştirmesi ve en önemlisi de zaman israfına sebep olması
internetin farklı boyuttaki zararlarıdır.
Yapılan
bilişsel testlere göre, günümüz 11 yaş çocuklarının 15 yıl önceki yaşıtlarına
göre 2 yıl geride olduğu sonucu, teknolojinin zararının boyutunu biraz olsun
göstermektedir.
Bu noktada da en büyük görev anne ve babalara
düşmektedir. Uzmanlar tablet ve cihaz bağımlılığı olan çocukların genelinin
aile yapılarına bakıldığında, ebeveynlerden en az birinin cihaz bağımlısı
olduğunu kaydetmektedir.
Ebeveynler önce kendilerinde ve daha sonra
çocuklarında artık bir şeyler yapmalı, bu gidişata dur demelidirler. Yetişen
neslin hem madden hem manen yok olup gitmemesi için önlemler almalı, çözümler
aramalı, alternatifler uygulamalıdırlar.
Hamide Hicret Tuna
bilmediğimiz ne kadar çok zararı varmış teknolojik aletlerin. araştırmanız ve bilgilendirmeniz için teşekkürler...
YanıtlaSil